Olimpiyatın yanıp kül olmasına neden izin vermeliyiz?
2026’da dünya kupası maçlarına, 2028’de ise olimpiyata ev sahipliği yapacak olan Los Angeles’taki yangınlar, bu organizasyonların kamu maliyetini ve yarattığı ekolojik tahribatı yeniden sorgulatıyor.
Tarihçi Mike Davis, yazılmış en iyi kent monografilerinden biri olan City of Quartz’ta Los Angeles hakkında, “Her ne kadar iktidar ve zenginlik devasa bir şekilde burada yoğunlaşmış olsa da hakiki bir arızilik hissi her zaman vardır. Yeni zenginlerin büyük kısmı, kentin yeniden alev alması veya kaosa gömülmesi durumunda kaçmak üzere bavullarını hazır tutar.” der. Irksal eşitsizlikler, hemen karşısındaki Mexico City ile kurduğu ve sömürgecilikten bağımsız düşünülemeyecek ilişki ve derin kentsel yoksullukla birlikte bu sözün düzenli olarak yeniden hatırlanmasına sebep olan bir başka faktör var: yangın sezonu.
Güney Kaliforniya’yı her yıl etkisi altına alan yangınlar bu yıl da Los Angeles’a sıçramış durumda. Hâlâ devam eden yangınlarda 24 kişi ölürken, yaklaşık 16.000 hektarlık bir alan da küle döndü ve bunun ABD tarihindeki en maliyetli yangın olması bekleniyor. Bu esnada yangından nasibini alanlar arasında spor dünyası da var, Los Angeles Rams’in, Minnesota Vikings’e karşı evinde oynaması gereken NFL play-off wild card maçı Arizona’ya sevk edildi. Los Angeles Lakers ve Charlotte Hornets arasındaki NBA, Los Angeles Kings’in Calgary’e karşı yapacağı NHL karşılaşmalarıysa ertelendi. ABD kadın futbol milli takımının kentteki antrenman kampı da Miami’ye taşınmak zorunda kaldı.
Ancak söz konusu Los Angeles sporu olduğunda, maç iptalleri ve yer değişikliklerinden daha büyük sonuçları olabilecek gündemler de var. 2026’da erkekler FIFA Dünya Kupası’nda sekiz maça ev sahipliği yapacak olan kent, iki yıl sonra da Yaz Olimpiyat Oyunları’nda dünyanın dört bir tarafından sporcuları ağırlayacak. Daha önce iki kez olimpiyata ev sahipliği yapan şehir, iki büyük spor organizasyonu için daha hazırlanırken çıkan bu yangınlar, hâlihazırda var olan sorunların daha da derinleşeceğinin bir işaret sinyali olabilir.
LOS ANGELES: BİR YANGIN KENTİ
Los Angeles büyük çaplı yangınlara yabancı bir kent değil, yangın sezonu kent ekolojisinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Öyle ki kuru, rüzgârlı ve sıcak bir iklime sahip olan Kaliforniya’nın daha ormanlık ve ekolojik olarak daha dirençli olduğu dönemlerde – yani 19. yüzyıldan önce – her yıl yaklaşık 2-5 milyon hektarlık bir alanın yandığı biliniyor. Şaporal bitki örtüsünün toplam bitki türlerinin aşağı yukarı beşte birini oluşturduğu Kaliforniya’da floranın kendini yangın yoluyla yenilemesi neredeyse doğal bir şey. Her yıl ilkbahardan sonbahara kadar olan dönemde başlayan yangınlar Santa Ana rüzgarlarının da etkisiyle yayılıyor ve bu döngüyü tamamlıyor. Ancak dünyanın en öngörülebilir felaketlerinden birinin maliyetinin neden giderek arttığı konusundaysa yeniden Mike Davis’e kulak vermekte fayda var.
Mike Davis, 1998 yılında yayımlanan Ecology of Fear kitabında meşhur, “The Case for Letting Malibu Burn” başlıklı bir yazıya yer verir. “Malibu’nun Yanıp Kül Olmasına Neden İzin Vermeliyiz?” şeklinde çevirebileceğimiz provokatif bir başlığa sahip olan bu yazıda zengin sahil kenti Malibu ile Los Angeles şehir merkezinin yangından zarar görme risklerini karşılaştıran Davis, şehir planlamasının ve yangınla mücadele tekniklerinin yangın sezonunun yıkıcılığını artırdığını öne sürer.
Davis’e göre, her yıl aynı zamanlarda küle döneceği kesin olan bir yerdeki konut stokunu kontrolsüz bir şekilde büyütmek ve zenginlerin mahallelerine bu alanda imtiyazlar tanımak, yangınların yıkıcı etkilerini daha da artırıyordu. Örneğin 1920’lerde benimsenen “yangının tamamen söndürülmesi” politikası yangınların verdiği hasarı büyüten stratejilerdendi. Bunun için kullanılan itfaiye araçları çok fazla yakıt tüketiyor, yakıtın olduğu yerde de yangın riski artıyordu.
İtfaiye hizmetlerinin hızla özelleşmesi, özel itfaiye şirketlerinin sayılarının artarken buna bağlı olarak yakıt kullanımının ve su tüketiminin fazlalaşması da yangını körükleyen mücadele stratejilerinin, Mike Davis’in bu araştırmayı yaptığı 1990’lardaki muadiliydi. Bunun yanı sıra kaynaklar daha çok Malibu gibi zengin bölgelere aktarılırken kentin daha yoksul bölgelerinin yangından gördüğü zarar da katlanıyordu. Her yıl yanacağı bilinen Malibu gibi yerlerin giderek daha da büyümesi ve zenginlerin mülklerini korumak için yapılan yatırımların artması da kenti, yangınların özellikle yoksul kesimler için yıkıcılığının daha da artmasına sebep olan bir kısır döngüye mahkum ediyordu.
Günümüzde de durum farklı değil. Kaliforniya tarihinin en büyük çaplı 10 yangınından sekizinin, en fazla ölüme sebep olan 10 yangının ise dördünün son on yıl içinde gerçekleşmiş olması, bunların yanında iklim değişikliğiyle birlikte yangın sezonunun da uzamış olmasıyla ilişkili. Devam eden yangınların Ocak ayında olmasının sebebi de bu, bir zamanlar duyulmamış şeyler olan kış yangınları artık neredeyse vaka-i adiyeden. Los Angeles bütün bu gelişmelerin içinde dünyanın en büyük iki spor organizasyonuna ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
ALEVLERİN GÖLGESİNDE OLİMPİYAT
Davis’in yakıt kullanımı ve yangınlar arasında kurduğu ilişkiyi trajik bir şekilde Los Angeles’ın ev sahipliği yapacağı büyük spor organizasyonlarıyla da kurmak mümkün. Bu yıl FIFA, Suudi petrol şirketi Aramco ile erkekler 2026 ve kadınlar 2027 dünya kupalarını da kapsayan bir sponsorluk anlaşması yaptığını duyurdu. Hem yangınlardaki olumsuz etkisi hem de iklim değişikliğindeki rolü bilinen yakıtların bunların her ikisinden de her yıl yıkıcı bir şekilde etkilenen bir kentte teşvik edilecek olması kapitalizmin acı bir ironisi.
Olimpiyat söz konusu olduğunda da işler farklı değil. Los Angeles 2028’in düzenleyicileri her ne kadar oyunlarda kullanılacak tesislerin tamamının ya 1984 için inşa edilenlerden ya da geçici yapılardan oluşacağı taahhüdünü verse de bu, oyunların yangın gibi çevre felaketlerinin olumsuz etkilerinden korunacağını garanti etmiyor. Olimpiyat köyünün bulunacağı UCLA kampüsü devam eden yangın hattının yakınlarında bulunuyor, dünya kupasında futbol, olimpiyatta ise yüzme müsabakalarına ev sahipliği yapacak olan SoFi Stadyumu ise yangın bölgesine 30 kilometreden daha yakında.
Üç buçuk yıl sonra yapılacak olan olimpiyatın maliyeti de bütün bunlarla birlikte artmış durumda. Mevcut haliyle yedi milyar dolara mal olması beklenen 2028 Yaz Olimpiyat Oyunları, bir de yangın gibi felaketlere karşı organizasyonun sigorta edilecek olmasının masraflarını göz önünde bulundurmak zorunda kalacak. Tokyo 2020’nin ertelenmesiyle birlikte daha da gündeme gelen olimpiyatın sigorta edilmesi meselesi, organizasyonun hâlihazırda devasa olan maliyetini daha da artıran bir unsur. Zira olimpiyatı bir bütün halinde tehdit eden koşulların giderek daha sık gündeme gelmesi, sigorta şirketlerinin de iştahını kabartmış durumda. Böylelikle Los Angeles 2028’in zaten çok fazla olan kamu maliyetinin giderek artacağı öngörülebilir.
Özellikle bu sigorta meselesi ile olimpiyatın etrafındaki risklerle birlikte kamu maliyetinin ve özel sektör kârının daha da artması, Mike Davis’in arızilik ve zenginlerle kurduğu ilişkiyi daha net bir şekilde açığa çıkarıyor. Mega spor organizasyonlarının kendileri gelip geçici şeyler – etraflarındaki öngörülmezlik çemberinin her geçen edisyonda daha da daralması ise bu geçicilik hissini katlıyor. Bütün bu dönüşümden en fazla istifade edense yine büyük sermaye sahipleri oluyor.
Los Angeles söz konusu olduğunda sigorta gibi maliyetlere harcanan para, halkın konut sorununa yönlendirilebilecek çok önemli bir kaynaktan olimpiyat ve dünya kupası için mahrum kalması demek. Ancak bu organizasyonlar bittiğinde sponsor şirketler para saymak üzere şehirden ayrılırken, daha da derinleşen sorunlarla karşı karşıya kalacak olanlar yine ev sahibi kentin sakinleri olacak. Bu insanlar hoşnutsuzluklarını dile getirmek istediklerinde ise muazzam bir bütçe ve yetkilerle donatılmış olan polis gücüyle karşı karşıya kalmaları işten bile değil. Uzun süredir Los Angeles’ta bir olimpiyat düzenlenmesine var gücüyle karşı çıkan gruplardan NOlympics LA, 1984’ün polis şiddetinin artmasında ve Los Angeles Polis Departmanı’nın kolluk üyelerine dönük hak ihlali soruşturmalarını azaltmasında bir dönüm noktası olduğunu söylüyor.
Bütün bunlar, olimpiyat gibi spor etkinliklerine ev sahipliği yapan kentlerin karşı karşıya olduğu sorunlara verilebilecek örneklerden yalnızca birini oluşturuyor. Ancak bu sorunların çözülmesi şöyle dursun, büyük spor organizasyonlarıyla birlikte giderek daha da kronik bir hal almaları belki de artık olimpiyatın yanıp kül olmasına izin vermemiz gerektiğini düşündürüyor.
Kapak resmi: Getty Images